top of page

Ayrılık


"ben doğma büyüme evciyim göç benim harcım değil,

hasret bana çabuk dokunur yalnızken karanlıktan

korkarım"

Arkadaş Z. Özger, Hüzün Mevsimi



Canlılığın sürdüğü her yerde ayrılık deneyimine tanıklık ederiz. Bu deneyim, bireyin doğumuyla başlayan ve yaşam boyu deneyimlediği benzer ayrılıklardan, tüketim için metalaştırılan hayvanları, kuzuyu annesinden ayırmak gibi, birbirlerinden ayırmaya kadar uzanan geniş bir yelpazeye sahiptir. Her iki deneyimde de özne sevgi duyduğu nesneden kopartılır ve onu kaybeder. Ayrılık canlıların deneyimiyle cansız bir alanda da kendisine yer bulur. Sanatsal üretimin mihenk taşı olarak, birçok filmde ayrılık üzerinden kurulmuş kompozisyonları rastlarız. Şiirler, öyküler, romanlar ve destanlar yazılır üstüne. Öyleyse ayrılığı bu denli önemli kılan, sanatta modasını geçirmeyen ve hâlâ duyulduğunda insanı hüzünlendiren tınısı nedir? Bunu, Freud’un ve diğer psikanalitik kuramcıların dirsek çürütmelerinde anlamlandırabiliyoruz.

 

Ayrılıkla İlk Karşılaşma

Girl in Red Kimono, George Heidrik Breitner
Girl in Red Kimono, George Heidrik Breitner

İnsanın yaşamında karşılaştığı ilk travmasında da ayrılığın esintisini hissederiz. Yeni doğan, annenin güvenli, konforlu ve tanıdık rahminden ayrılır bilinmedik, güvensiz bir dünyaya gözlerini açar. Bu yoğun uyarıcılarla dolu yeni dünyayla karşılaşan bebekte temel bir kaygı yaratır. Otto Rank, “Doğum Travması” eserinde “doğmuş olmamızın bedelini önce yaşamla sonra da ölümle ödüyoruz.” der. Ödediğimiz bedeller arasında tekrar ve tekrar ayrılık deneyimini yaşamak da vardır. Freud için de doğum, ilk tehlike durumudur. Yenidoğan ve küçük çocuk için doyumun olmamasını, “karşısında çaresiz kaldığı ihtiyaçlar nedeniyle artan gerilim” durumunu tehlike olarak deneyimlediğine vurgu yapar.


Ayrılığın Kuramsal Yeri

Ayrılık kaygısı, psikanalitik kuramda, yalnızca bir kişiden uzak kalma değil, öznenin sevgi ve güven kaynağı olan nesneyle bağının tehdit altında hissetmesi olarak ifade edilir. Freud’un deyimiyle, “ayrılık kaygısı, aşırı olduğu durumlarda, ruhsal acının ve yas duygulanımının kaynağı olan, kendini tek başına ve terk edilmiş bulmanın trajik korkusudur.” Yine Freud’un anlatımıyla, bebek için ilk kaygı deneyiminin annenin yokluğuyla ilişkilidir. Ona göre, bebek henüz nesnenin sürekliliğini kavrayacak bilişsel kapasiteye sahip değildir. Bu nedenle annenin kısa süreli yokluğu bile özne için “tam bir kayıp” gibi yaşanır. Freud’un bu ifadesini bir cümleyle şöyle özetleyebiliriz; “ilk kaygı, anneden ayrılıkla ilgilidir; çünkü nesnenin kaybı, çocuğun varoluşu için en büyük tehlikeyi temsil eder.” (Freud, 1926/1959, s. 136). Bu anlamda ayrılık kaygısı, yalnızca bir dışsal olay değil, öznenin bütünlüğünü tehdit eden temel bir ruhsal deneyimdir. Bununla birlikte Freud, tehlikeleri kronolojik olarak sıralar; doğum, annenin bir nesne olarak kaybı, penisin kaybı, nesnenin sevgisinin kaybı ve üstbenliğin sevgisinin kaybı (Quinodoz, 2024).

 

Freud sonrası ayrılık üzerine akla gelen ilk isimlerden olan Melanie Klein, Freud’un açtığı bu yolu genişleterek nesne ilişkileri kuramını geliştirmiştir. Ona göre, ayrılığın ardından yaşanan kaygı yalnızca nesnenin yokluğu değil, öznenin içsel dünyasındaki yıkıcı fantezilerle de ilişkilidir. Klein, Notes on Some Schizoid Mechanisms (1946) metninde kaygıyı şöyle ifade eder: “Sevgi nesnesi kaybolduğunda, özne onu kendi saldırganlığının sonucu olarak deneyimleyebilir. Bu nedenle kaygı, suçlulukla ve nesneye zarar verme korkusuyla iç içedir.” Klein’ın ifadesi bağlamında, ayrılık kaygısı yalnızca bir yoksunluk değil, öznenin kendi iç dünyasındaki çatışmaların da dışavurumudur.

 

Yalnızlığı Anlamak, Ayrılığı Anlamlandırmak

Yalnızlık hâli, toplumsallığın yaratıcı özneleri için katlanılamaz bir yerde durmaktadır. Toplumun, ailenin veya bir örgütlülüğün parçası olma ihtiyacıyla şekillenen arzularımız kendisine yer bulamadığında çaresiz hisseder. Freud’un kaygının anlamına dair söylemiyle, “kaygı, bebeğin, sevdiği ve yoğun bir şekilde arzuladığı annesinin yokluğunda yaşadığı ruhsal ve biyolojik çaresizlik halini yeniden canlandıran bir tehlike tehdidiyle karşı karşıya kalan benliğin ruhsal çaresizliğidir.” Yani, Freud temelinden yola çıktığımızda, ayrılık üzerine şunu diyebiliriz; ayrılık sevgi nesnesini kaybetmek veya nesnenin sevgisini kaybetmektir. Öznenin bu kayıp karşısında hissettiği çaresizlik, nesne ile ayrılığında zorlanmaları yaratır.

 




Kaynakça 

Freud, S. (2016). Ketlemeler, Semptomlar ve Kaygı. Öteki Yayınları. (Orijinal eser: Inhibitions, Symptoms and Anxiety, 1926) 

Klein, M. (1996). Bazı Şizoid Mekanizm Üzerine Notlar. 27, 99–110. (Orijinal eser: Notes on Some Schizoid Mechanisms, 1946).

Quinodoz, J.M. (2024). Evcilleştirilmiş Yalnızlık: Psikanalizde Ayrılık Kaygısı. Sfenks Kitap.

 

Yorumlar


İletişim

​​​​​

Email​:​

iletisim@pskcemarslan.com

​​​​​​​

Telefon:

0544 915 96 39

​​​​

Adres:

Osmanbey | Pangaltı

Şişli

© 2023 Klinik Psikolog Cem Arslan

bottom of page