Tabulaşan şey arzunun arka bahçesine açılan kapıyı aralar. Yasaklar bahçesi, cennetten henüz kovulmamış insanlığın yanılsamalarla zenginleşmiş bahçesini andırır; ne zaman ki Adam ile Eve -Adem ile Havva- arzuyu yasaklar karşısında savunma cesareti göstermişse, gökten düşmeleri kaçınılmaz olmuştur. Tabuyu çiğnemek ve arzunun peşinden gitmek, tarihsel süreçte kendisini suçlatan bir durumda bulmaktan kurtulamamıştır.
Bugün, cinsellik üzerine önemli ölçüde konuşma alanı açılmışsa da Freud’un kavramlarının dilsel ifadesi insanları bir duraksatıyor. Elbette bizim başlığımız salt olarak Freud’un savunul(a)maması üzerinden gelişmeyecek. Toplumsal bağlamda düşünüldüğünde, feodal, ataerkil toplumlarda baskılanan cinsellik beraberinde toplumsal birçok sonucu da doğurmaktadır. Norm ve ahlaki değerler, bireyin arzusunu bastırmak zorunda bıraktığı gibi, daha özel anlamda gelenekleri, töreleri, tahakküm ve şiddet görünümleriyle bastırmanın devamlılığını sağlamaktadır. Nitekim, bunun karşısında cinsellik üzerine konuşmak, onu anlamak veya göstermek insan için merak uyandırıcı ve karşı konulmaz bir hareketsellik de barındırır. Giz ile ayan arasındaki bilinçdışı çatışmanın görünümünü Freud’un keşifleriyle anlamlandırabiliyoruz; o, bastırılan arzuların bilinçdışı düzeyde varlığını sürdürdüğünü ve nevrotik semptomlar, rüyalar veya çeşitli savunma mekanizmaları aracılığıyla dolaylı yollarla dışa vurulduğunu savunuyor. Bunu somutlaştırmak için Freud’un Oedipus Kompleksine kısaca değinebiliriz. Freud, Oedipus Kompleksinde, cinselliğin bilinçdışı düzeyde nasıl işlediğini açıklar. Çocukluk döneminde anneye karşı duyulan cinsel arzu ve babaya karşı geliştirilen rekabet duygusu, toplumsal yasaklar nedeniyle bilinçdışına itilir; ancak bu bastırılma süreci, bireyin ilerleyen yaşamında kimlik ve ilişkiler gibi temel unsurları şekillendirdiğinden bahseder. Yine Totem ve Tabu eserinde tabuların kökenine değinen Freud, antropolojik bir bakışla, ilkel toplumlardaki cinselliğin yasaklanmasını açıklar. Bu anlamda ilkel topluluklarda cinsellikle ilgili katı kuralların ve ensest yasağının, toplumsal düzeni korumak adına oluşturulduğunu belirtir. Cinselliğin kontrol altına alınması, bireylerin içsel dürtülerine karşı bir denge mekanizması olarak işlev görür. Modern toplumlarda ise bu din, ahlak, etik ve hukuk gibi mekanizmalarla gerçekleştirilir. Freud’a göre bu yasaklar, bireyin süperegosu tarafından içselleştirilerek oto-sansüre dönüşür. Kendi cinselliğini bastıran birey, toplumsal düzeni korumak adına, başkalarının cinselliğini de denetleme eğiliminde olabilir. Ancak ataerkil egemenlikte siyasi-ekonomik çıkar ilişkisini de görmezden gelemeyiz. Tabular, ataerkil zihniyetin şekillenmesiyle oluşan gelenekler ile bir tahakküm aracıdır da. Erk, ezdiği diğer cinsiyet ve cinsel yönelimlerle güce sahiptir, onu korumaktadır. Bu anlamda cinselliğin tabusu salt olarak psikolojik bir okuma ile kalmamalı, politik düşünmenin zorunluluğu kavranmalıdır.
Cennetten düşmesiyle özgürleşen insan, özgürlüğün getirdiği sorumlulukla bir başına kaldı. Arzusundan nefret etti, yasakladı, hiç ondan söz etmedi. Sessizliğin unutturduğu ancak yok edemediği arzusu, insanın yaşamı boyunca varlığını çeşitli şekillerde hatırlatmaya çalıştı, çalışmayı sürdürüyor. Ve “insan, bastırdığı şeyin esiri oldu.”
コメント