Seçime Ekilen Gelecek ve Bugünü Saran Umutsuzluk
- pskcemarslan5
- 3 Haz 2023
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 23 Şub
Seçim karmaşasını arkamızda bıraktığımız bu günlerde umutsuzluğun, tükenmişliğin ve hareketsizliğin ağırlığı duyumsanıyor. Genç grup ekseninde gündemleşen intihar girişimleri, sosyal geri çekilme, geleceksizlik, kaygı ve içe kapanma gibi durumların somut görünümlerine akan süreçte tanıklık ediyoruz. Bu, geleceğin salt olarak “demokratik” bir seçime bağlanmasının ve benzer kliklerin aşıladığı güven duygusu, kitleler üzerinde manipülasyona dönüşen ve güvenli alanın kalmadığına dair inancı körükleyen siyasi çıkar argümanları ağırlıklı olarak genç kitlelerde somutlaşan duygusal çökkünlüğü de anlaşılır kılıyor. Seçimin politik tartışmaları, benim yetkinlik alanımın dışına çıktığı için derinlemesine bir tartışma yürütebilecek yeteneği kendimde görmüyorum. Psikolog olarak söylenmesi gerekilen şey ise bu süreçteki bireysel tepkilerde toplumsal etkiler ve koşulların göz ardı edilemeyecek etkinliğinin olduğu ve salt olarak birey eksenli yorumlamalar ile kapsamlı sonuçlar elde edilemeyeceği gibi psikolojik tepkimelerin yorumlanmasında siyasi ve ekonomik krizi dışarıda bırakmanın toplumdan kopuk üstenci ve hâkim sınıf siyasetini aklama rolünü oynadığı olabilir.
VAR OLANI KORUMAK VE İTAAT
Freud, Kitle Psikolojisi eserinde, Le Bon’a da danışarak şu cümleyi kurar: Kitlenin önderi hâlâ ilk insan topluluğundaki korkulan ilk babadır, kitle hala sınırsız bir güç tarafından egemenlik altında tutulma eğilimindedir, otoriteye alabildiğine düşkünlüğü vardır, Le Bon'un deyişiyle itaate susamış durumda yaşar.”
Var olan ekonomik ve siyasi kriz, söz ve eylem karşısında görünüm kazanan totaliter yaklaşım ve toplumsal koşulların belirlediği bireysel sorunlara rağmen seçimde değişmeyen iktidar açıklamasında birçok faktör rol oynamaktadır elbette. Freud’un bahsettiği ve kökü ilk insan topluluklarına dayanan itaat ve kontrol altında tutulmanın sağladığı güvenlik hissiyatını psikolojik boyut altında değerlendirebiliriz. Yaşanılan sorunların mevcudu koruyarak atlatılacağına dair duyulan inanç kanıksanamaz. “Özgürlük” söylemi ile seçim sürecini yürüten muhalif kesim, ya bahşettiği özgürlüğün gerçekliği ile ters düştü ya da özgürlük kavramı sanıldığı gibi herkesçe arzulanan bir kavram değil. Bana kalırsa bu iki seçenek ve dahası da değişen siyasi vaatlerde, argümanlarda ve politikalarda yaşanıldı. Özgürlük, beraberinde otorite eksikliği, grup dışı kalma, bireysel karar alma ve genel anlamıyla sorumluluğu getirir. Bu getirilerin sonucu bireyin yoğun kaygılar duymasına kaynaklık eder. Birey, özgürlüğünde aldığı kararlardan sorumludur ve sonuçlarına katlanır. Dolayısıyla suçun üstten atılması, “kandırılması” ve reddetmemesi için itaat ve otoriteyi sürdürmek zorunluluğunu duyumsanır.
YANILGININ AĞIRLIĞI VE TÜKENMİŞLİK
Bugün, önümüzde duran en yakıcı sorun artan intihar düşünceleri ve girişimleridir. Bireyi yaşamdan vazgeçirecek denli hâkimiyet kuran tükeniş, insanı tekrar canlandıracak alternatifler bulunmadığı, yanılgı içindekinin beslenmediği ve toplumsal dayanışma ağlarının tekrar kurulmadığı durumda yakıcılığını koruması ve çoğaltması beklenilebilir. İntiharı konuşmamıza neden olan seçim sonrası artan girişim ve düşünceler, bireysel davranış sonucu gerçekleşse de birey eksenli oluşmadığı aşikârdır. Durkheim, bu durumu şöyle açıklıyor: “Bir toplumda intihar vakaları kısa sürede çok hızlı artış gösteriyorsa sebebi kişisel nedenler değil, toplumsal sorunlardır.” Dolayısıyla intiharın üstesinden gelmeyi bireye bırakmak, nedenlerini kişiselleştirmek gerçeklikten uzaklaşmayı getirir. Düşüncelerin duygular üzerindeki yönlendirici rolü, seçim sonrası toplumun önemli kesiminde oluşan tükenmişliği daha da ağırlaştırıyor ve katlanılması zor bir hâle getiriyor. Bugün, düşünceleri ve duyguları kaplayan kaotik havayı dağıtmak, toplumdan soyutlanan bireyin gevşemiş veya kopmuş bağlarını tekrar sağlamlaştırmak, memnuniyetsiz yaşamı yaşanılır kılmak için hareket etmek önümüzde duruyor.
BUGÜNÜ SARAN UMUTSUZLUĞU FİLİZLENEN DÜŞLER BUDAYACAK
Seçime bağlanan, bağlanmaya zorunlu kılan, umutların tepe taklak oluşuyla saran umutsuzluk iklimi altında yaşıyoruz. Toplumsal izlenimde ortaya çıkan aidiyetsizlik, güvenli alanların da tahribat edildiğini gösteriyor. Ait olamama hissiyatının baskınlığı bireyi terk etme ve belirsizlik kaygısıyla baş başa bıraktı. Yaşamın bütününü veya büyük çoğunluğunu aynı iktidar altında geçiren insanların değişimin olmayacağına dair düşünceleri sağlamlaştığı gibi bireyi değişim için koşullanan hareketten de yoksun bıraktı. Hareketsizliğin getirisi olarak razı gelme, daha az zarar görme düşüncesinin kabul edilebilirlik olasılığı güç kazandı. Rutinleşen yaşam döngüsü içinde kavanoza sıkışmışlık hissinin körleştirdiği görüş ivmesi, bugüne ve geleceğe dair olumsuz bilişin baskınlığını ciddi anlamda artırdı. Kabul edelim, tüm bu yaşananların, toplumda görece azınlık kesimde bıraktığı iz anlaşılır. Azınlıklar üzerinde sürdürülmüş tehditkâr söylemlerin yarattığı tedirginliği anormalleştirmek, yok saymak tehlikeli bir iyimserlik olabilir. Dolayısıyla basına da yansıyan intiharların ve girişimlerinin, sosyalleşme alanlarımızı gasp eden umutsuzluk ve öfkenin, kutuplaşan dilin ve beklentisiz kalan düşün varlığını yorumlamak “filozof”ların işidir diyelim. Biz, onu değiştirecek dinamiği aramak için yollara düşen keşiş rolünü üstlenelim.
GÜNÜ YAŞANILIR KILMAK
Seçim ile belirlenemeyecek yazgı bugünün belirleyicisi olamaz. Birey, bugünü ve geleceğini inşa eden, ona emek harcayan biricikliğe sahiptir. Marx, Kapital yapıtında şöyle bir imgelemde bulunuyor: “En kötü mimarı en iyi arıdan daha en başından ayırt eden şey, mimarın, peteği balmumundan yapmadan önce kafasında kurmuş olmasıdır.” Birey, tasarladığı ölçüde yaşamını farklılaştırır ve haz alınacak yeni alanlar yarattıkça da onu katlanılır kılar. Yaşamın inşasını ve gününü egemen sınıf veya küçük bir zümrenin anlayışına ve görüş yeteneğine bırakmak kaçınılmaz olarak bireyi kısıtlamakta, görüşünü darlaştırmakta ve özgünlüğünü sömürmektedir. Günü yaşanılır kılmak, dinamiği korumak ve mücadeleyi harmanlamaktan geçer.



Yorumlar